Archive for the ‘utku kocabıyık’ Category

Utku’nun yarım kalan sitesi”Web Stem”i tanıtma yazısı

Pek sevgili ziyaretçilerim,
Sitemin çok boş olduğuna dair bazı eleştiriler aldım.
Doğrudur. Boştur. Sanmayın ki biz de stemiz gibi boşuz, hayır; yapıyor
olduklarımız var, yapmak istediklerimiz var. Örneğin son olarak çalışmalarım
kısmındaki ”kuantumsal hesaplama” bölümüne yeni eklemeler yaptım. Karikatür
bölümü için bilgi topluyorum ve de öz geçmişimi güncelledim.
Kendilerini pek
sevdiğim bazı ziyaretçilerde sitemin çok mekanik olduğunu söylüyor. Doğru
olabilir. Bunun birkaç nedeni var: İlki ben mühendisim, keskin hatlı ve mekanik
siteler hoşuma gidiyor. Bir diğeri, sade ve insanı yormayan bir tasarım istedim.
Aslında sıcak bir site yapmayı ben de isterdim, ancak bunu yapmak hiç de kolay
değildir.
Duyguları ifade ediyorum diye ne özgün müzik gibi hayatından bezgin
bir anlatımı, ne fantazi gibi şarlatan müziği ne de Yılmaz Erdoğan gibi şiir
olmayan (bana göre) bir şeyi puslu bir tonla söyleyip ilkel duygulara hitap eden
bir anlayış istiyorum. Eğer bir Sait Faik’in yalın ve etkili anlatım yeteneği
bende olsaydı elbet ben de duygularımı çok kolay ifade edebilirdim. Bu yüzden,
kolaya kaçarak böyle bir site tasarladım. Aslında içeriği ile bir nevi beni
anlattığı söylenebilir.
Daha sonra tekrar görüşmek üzere.
Utku KOCABIYIK

Posted 18 Mart 2011 by utkukocabiyik in utku kocabıyık

UTKU’NUN MODEL İNSANI

Emre Kongar ve Server Tanilli’nin Erdal İnönü’nün ölümü üzerine
Cumhuriyet’teki yazılarını okuyunca ister istemez Utku aklıma geldi.
Emre Kongar ”Erdal İnönü: Bir aydınlanma ürünü ve örneği oldu”diyor ve yazısını sürdürüyor: Mustafa Kemal Atatürk’ün Aydınlanma Devrimi’nin,çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin ”İnsan ve vatandaş olarak”bir modeliydi…
Çok çalışkan ve çok üretkendi.

Çok bilgiliydi.

Sadece kendi alanları olan fizik ve matematikte
değil;tarihte,felsefede ve edebiyatta da büyük birikimi vardı.İnce ve keskin bir zeka,mizahi bir bakış sahibiydi.
Çok sabırlı,çok müsamahalı ve çok kararlıydı…
Özetle onu ”aydınlanma Devrimimnin bir ürünü” bu devrimin bir”model insanı” yapan temel özelliği:”bilimin yol göstericiliğine” olan inancıydı.
Sayın Kongar yazısının devamında artık günümüzde model insan kalmadığını,gençlerimizin de ya” popçuyu” ya da” topçuyu” model aldığını belirtiyor.Çok haklı.Yine de, az da olsa gençlerimizden İnönü ve diğer değerlerimizi model alanlar var: Utku Kocabıyık gibi.Kendilerini geliştirmek için artan zamanlarını labaratuvarda,kütüphanede,doğayla iç içe geçiren
gençlerimiz gibi.
Utku, Erdal İnönü hayranıydı.Yedi sekiz yaşlarında başladı:”Ben ileride bilim adamı olacağım.Fizikçi olacağım”demeğe.Sonraki
yıllarda bu doğrultuda kendini geliştirdi.Ortaokulda Tübitak’ın bilim ve bilimin Öncüleri dizisini okumaya başladı.Bilim Teknik Dergisi’ne abone olmuştu.Mersin Fen Lisesi’nde Tübitak’ın düzenlediği fizik ve matematik dalındaki yarışmaya okul adına katılması ve derece alması bunun sonucuydu.Yine üniversite sınavları sonrasında: ”Tek tercih yapacağım: ODTÜ fizik” demişti de güçlükle bu görüşünden vazgeçirmiştim.(ekonomik kaygılar nedeniyle)
Odtü’ye kaydını yaptırdıktan hemen sonra DKSK’e kaydını yaptırdığını ”Erdal İnönü’ün de öğrencilik yıllarında dağcılıkla uğraştığını,dağları ve dağcıları çok sevdiğini”söylemişti. Anılar ve Düşünceler I ve daha sonra II’yi öğrenciyken alıp bir çırpıda okuması da bunu göstermekteydi.
Erdal İnönü’de bulunan niteliklerden bir çoğunun Utku’da da olduğunu onu tanıyanlar gayet iyi bilirler.
Utku’nun da İyi bir aydın, iyi bir bilim insanı,iyi bir eş olabileceğinden kuşkum yoktu.

Odtü rektörü sayın Ural Akbulut Utku için düzenlenen
törende:”Geleceğin bilim adamını kaybettik”diyerek bir gerçeği
vurgulamıştı.
O da çalışkan ve üretkendi.
Bilgiliydi.

Sanat,edebiyat,tarih ve felsefeyle ilgileniyordu.Ölümünden iki ay önce Denizli’ye geldiğinde (son görüşmemizdi) Attila İlhan’ın Kurtlar Sofrası’nı okuyordu.

”Çok küçük puntolarla yazılmış,Attila İlhan’ın dili de biraz ağırdır, okumakta zorlanıyorsundur ”dediğimde,”Yok” dedi, ”Olayları kavradıktan sonra gayet akıcı, kolaylıkla okunabilen bir kitap”demişti.
Boş zamanlarında sürekli okurdu.Doğa,tarih,biyografi,bilimkurgu ve masal…
Küçük yaşta başlamıştı şiir okumaya.Orhan Veli,Nazım Hikmet,Cahit Külebi ve Attila İlhan çok sevdiği
şairlerdi.Bunların bütün şiirlerini okuduğunu biliyorum.

Ahmet Necdet’in ”Modern Türk Şiiri”antolojisini Fen Lisesi’inde başucundan ayırmadığını arkadaşları söylemişti.
Sait Faik’in öykülerini çok severdi.Kendini tanıttığı web
sitesinde ”Sait Faik yalınlığında olabilmeği”belirtmesi ondan ne denli etkilendiğini gösteriyordu.Emre Kongar da sevdiği yazarlardandı.”Kızlarıma Mektuplar’ı annesine de okutmuştu.
Felsefeyle yeni yeni tanışıyordu.Macit Gökberk’in ”Felsefenin Evrimi”ni okuduktan sonra ”Felsefe ufkumu açtı”
diyerek hoşlandığını belirtti.Son olarak kitaplarının arasında ” Felsefe ve Felsefi Mantık Yazıları- Teo GRÜNBERG ” vardı.Sanırım okumuştu yada yeni okuyacaktı.
Yüksek lisanını bitirmek üzereydi.”Bilişim Tıbbı”.Fazla
bilinmeyen bir alandı.Başlangıçta biraz sıkılmıştı ama sonradan çok sevdi.Tezini hazırlıyordu.Bu arada doktora araştırması da yapmaya başlamıştı.
İlgisi son iki yılda tamamen bilime yönelmiş,ilgi alanı genişlemeye başlamıştı.”Kuantum Bilgisayar ”başlıklı ”Jacob West ”in makalesini Türkçe’ye çevirmiş ve web sitesinde yayımlamıştı.
Öğrencilik yıllarındaki eğilimleri biraz daha
farklıydı.Zamanının büyük bir bölümünü dağcılığa ayırıyordu.”Biraz da bilgisayarla ilgili gelişmelere zaman ayırsan” dediğimde ”İnsan sevdiği işi yapar baba” diyerek dağcılıkla ilgili tavrını açık bir şekilde ortaya koymuştu.
Zamanla iş yaşamıyla dağcılığı dengelediğini düşünüyorum.Ancak
zaman bulursa ve çok özel durumlarda dağa çıkıyordu.O yüzden tatillerde bize gelemez olmuştu.Çünkü bir yanda akedemik kariyer yapma,bir yanda iş,bir yanda da dağcılık.Üçünü bir arada başarılı bir şekilde yürütebiliyordu.Mutluydu da…

 Tatillerinin hemen hemen tümünü dağcılığa ayırdığını sonradan
öğrendik.Bizim bu konudaki endişemizi bildiği için bunları bizimle hiç konuşmadı.Halbuki bize bunları anlatsaydı yada biz o fırsatı ona
tanıyabilseydik,başarılarını bizimle paylaşsaydı,o gururu birlikte
yaşasaydık…

Dağcılık çalışmalarıyla ilgili fazla bilgimiz yok o yüzden.
Tüm bunların yanında gazete okumayı ve güncel siyasetle de ilgilenmeyi ihmal etmezdi.

İyi bir Cumhuriyet Gazetesi okuruydu.Bilim Teknik ekini hiç
kaçırmazdı.
ODTÜ’de ilk yılıydı sanıyorum.”Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nu
kurduklarını ve hızla geliştiklerini söylemişti.Bu arada farklı düşüncelerinin de oluştuğunu sezdim ama bunu konuşma fırsatımız olmadı.
Zekiydi.

Olaylara mizahi ve esprili bakabilirdi.
Hoşgörülü ve sevgi doluydu.

Türkiye’yi,insanlarını,doğasını,dağlarını,kırlarını,çiçeklerini; kuşları,kedileri hele kedileri çok, çok severdi.Çocuklar onun sevgilileriydi.Genç yaşlı demez herhesle can ciğer dost olurdu.Kimseyi üzmemeye özen göterir,farkında olmadan üzerse çok üzülürdü.

Her şeyini sevdikleriyle paylaşırdı.Onlara küçük de olsa hediyeler
almak çok hoşuna giderdi.Özel günleri özellikle kutlardı.Kadeh kaldırarak ”nice güzel günlere”demesi çok içten olurdu.Yapay davranışları mizahi bir dille eleştirmekten de geri kalmazdı.
Çok hoştu.

Onunla olmak büyük keyifti.
Kararlıydı ama aldığı kararları hemen uygulamaya koymak isterdi.
Kısa yaşamına birçok şeyi sığdırmaya çalışmasından da anlaşılacağı üzere sabırsızdı ve aceleciydi.
Böylesine candan ve sevgi dolu bir insanı kaybetmenin derin acısını yaşamaktayız.
Onu çok özledik.

Refik Kocabıyık
10 Aralık 2007

Posted 18 Mart 2011 by utkukocabiyik in utku kocabıyık, Yazdıklarınız

Utku ve Bürkan’ın anne ve babalarına…

Geçen günler azaltmıyor
acıları…Geçen günler arttırıyor özlemleri…Giderken Onlar, bizi biraz daha
eksik, biraz daha yalnız, biraz daha kimsesiz bırakıp gittiler…Artık bundan
sonra dağa giderken,”kara sevdamız”a giderken, Onlar’la birlikte çıkacağız
yola…Onlar karşılayacak; “Hoşgeldiniz.” diyecekler yükseklerden…Ayrılırken
uğurlayacaklar doruklardan; “Güle güle.” diyerek…Onlar’la döneceğiz yine de
kente – istemesek de ayrılmak “kara sevdamız”dan…

Diyorum ki 2 fidan
diksek Baraka’nın çimlerine, bir köşeye…Büyütsek onları sevgimizle
sulayarak…Özlemlerimizle büyüseler ve bizi izleseler bir köşeden…Ve
paylaşsak içtiğimiz şaraptan bir yudumu eskisi gibi…

Onlar giderken,
bizden de bir parça götürdüler…Ama belki de doğmak-büyümek-ölmek’ten ibaret
olmadığını yaşamın, haykırarak bağırdılar, aslında yaşanmayan yaşamları
sürdürenlerin suratına…Onlar belki gittiler ama bizim içimizde, bizi biz eden
değerlerle, büyüttüler bizi aynı zamanda…

Artık hepimiz biraz daha
Utku, biraz daha Bürkan olduk…

Hiçbir yılbaşı, hiçbir gün 2007 gibi
olmasın…

DKSK’dan kızlarınız ve oğullarınız…

İ.EMRAH
ÖZGÜN
09.01.2007

Posted 18 Mart 2011 by utkukocabiyik in utku kocabıyık, Yazdıklarınız

Duygular 2

 

1 Ocak günü kardeşlerimiz, durmadılar aslında, tırmandılar,
Gökyüzüyle yeryüzünün buluştuğu yerde sonsuzlukla buluştular.
Yukarılarda rüzgarla bir oldular.
Artık dağa gittiğimizde, nadiren açan çiçeğe, sarp kayalıklara bakalım, esen rüzgara yüzümüzü dönelim. Çünkü onlardan selam getirirler, tıpkı dağda sonsuzlukla buluşmuş diğer dağcılardan getirdikleri gibi. Ve kar yağdığında, başımızı göğe kaldırıp, kollarımızı açacağız. Yüzümüze değen her kar tanesinde onlara birer birer sarılacağız..

       Deniz Ercivan
                       Berlin
    Acının Değişmeyen Rengi

 geceye sustu…
 yankısında çığlıklar taşıyan uçurum
 gökyüzünün buklelerinde
 örülmüş yıldız sürüsü
  nefesinde birazdan tükenecek yaşamın
  gizli haberini soluyan rüzgar
  sürüp ayaz elbizlerini
  ayın yüzüne
  bağrında bulutların demliyor
  matemlerin en derinini

  sönmüştü çoktan ateş
  ucunda dostluğun sıcacık gözleri
  ve bakışlarında asla doğmayacak
  sabahların o kül hali
  duruldu
  damarda kan
  ve buza kırılmış parmakların ucunda
ovuşturulamayan yaşam

ölümcül düşlerin kara örtüsü karıştı kar beyazına
üzerinde iliği akmış bir bacak
ucu yanık bir tencere
kap kacak
kalakaldı öylece dalgın ve uyanık
ve sinesinde göğün güneşten ziyade
salınan demir halat
bir türlü ellerini kavramayan o halka
bükülüpte zincir
zincir boşluğu şimdi
yalnızlıktı seviştiği

çatlayıp o son söz dillerinden düşmüş
bir gün Aladağın bağrından
eteğinin ucunda Kapadokya ve Avanosun
salınıyorken hayat
yeni yetme bir kızın saçında toka gibi lahar
çelişkisiz yaşam

yüzünde yırtık bir gülüşle
ve yankısında rüzgar
hiçbir ağızda tanımlanmayan o çığlık
takılıp bir yamaçta
çocukların uçurtmalarına
biraz suskun
biraz sahipsiz
artık küskün duracaktı
tüm oyunlarına onların

aynı kahramanlık hikayeleri
hititlerden kalma
asur ve frigyanın
karanlık zamanları
kızılırmağın yırtık yerinden
sızan aynı kan
erimiş mum endamıyla süzülen peri bacalarında
her sabah çoban kavallarından düşmüş
aynı asil türkülerle yıkayacaktır yüzünü

tüm zamanlar tekrarıdır anların
güzel atların asla şaşmayan nal izi
durur yollarında
ve bir kuantum kanunudur
yelesinde tüfler
perdesiz bazaltların vadilere esişi

somut kalır ak süt
damlayan acı
ağızda ağıt
arınıp tüm maddelerinden hatırlanmak
ve yaşamdan uzak
unutulur bir hikaye
kanar bir ananın memesinden artık
dingin ve değişmez rengini

Seza Bürkan Yüksel ve Utku Kocabıyık ın anısına;
Nur içinde yatmaları ve ailelerine sabır dileklerimle.

Deniz Ercivan
Berlin 18.03.07

YAKIŞMADI SİZE HİÇ
GİDİŞİNİZ OLSA DA SOYLU…

NİL NİLSEVEN

İKİ CEYLAN ELELE

Kocaman çığ
düştü yüreklere
Ah!
yandık
acı haberle

Yakışmadı hiç size
gidişiniz olsada soylu
ilk harfi bile ölümün
sırası mıydı ?

Saplandı, buzdan ok
her birimize.

yandık…
uykular haram
yastıklar ıslak
gözyaşınla dolu diken
yatılmıyor yataklar.

Ah !
iki ceylan
gezer elele
Demirkazık Dağlarında
inmez zirvelerden
hiç solmayacak
iki anemon…

Bak, hey dağcı ;
Melek olmuş gülümsüyor;
kardeşlerim…
Yazgıları öyle yazılmış…
kardan çiçeklerle
alınlarına.

”Ruhlarınız şad olsun
Mekanınız cennet
Rahmetle.”

nacizane (doğaçlama derim ya hep…etkilendim hatalarınla kabul edin arkadaşım.)

işte yandık ….kaçıncı bilmem bu yanış ?
var mı bunun ötesi…

yüreğinize sağlık…selamlar saygılarımla
Dağlar ve dağcılar yasta….
06.01.2007

Posted 15 Mart 2011 by utkukocabiyik in utku kocabıyık, Yazdıklarınız

utku kocabıyık

sen esirliğim ve hürriyetimsin,
…ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…

”ÇEYREK YÜZYIL”LIK YAŞAM

Batı Toroslar’ın iç Eğe’ye doğru uzanan Bozdağ’ın(Gölgeli Dağlar) eteğindeki, çok sevdiğim,çocukluğumun ve en güzel yıllarımın geçtiği Büyükkonak’ta(Nikfer) doğdum.Yıl:1Ocak1982.
Babam ve annem burada doğup büyümüş, öğretmenliklerini burada sürdüren iki eğitimcidir.Kardeşlerim Barış yedi,Savaş ise iki yaş benden büyüktürler.
Çocukluğumun ilk yıllarının çok iyi geçtiğini söyleyemem.Sık sık bademciklerim şişer,ateşim yükselirdi.Annem sürekli benimle uğraşır,telaşla sağa sola koştururdu.Kardeşim Savaş’la fazla yaş farkımız olmadığından onunla arkadaş gibiydik.Her yere onunla gider,onunla oynardık.Onun arkadaşları benim de arkadaşlarımdı.Mustafa,İhsan,Erol,Bülent bunlardan bazılarıydı.Köseahmetler ilkokulunda da arkadaşlığımız devam etti.
İlkokul öğretmnim Sıdıka Özkan’dı.Ben okula erken yaşta girdiğim için parmaklarım yeterince gelişmemişti.O yüzden kalemi gereği gibi tutamaz,yazmakta da zorlanırdım.Öğretmenim de sürekli benimle ilgilenmek zorunda kalırdı.İlkokulun son sınıfında Aysel Dalkıran öğretmenimiz oldu.Onun da eğitim öğretimimde büyük emeği vardır.
İnsanın ilgi alanları,eğilimleri,yetenekleri ilkokul yıllarında ortaya çıkmaya başlar denilir ya,şimdi düşünüyorum da benim dağcılığa olan ilgim de ta o yıllara dayanıyor.
Yanılmıyorsam ilkokul 2.snıfındaydım. Değirmen Deresi’ne pikniğe gitmiştik.Burası Bozdağ’ın güney batısında Acıpayam yolu üzerinde çam ağaçlarıyla kaplı, serin bir yerdi.Bir dere içi olduğu için düz alan fazla yoktu.Arkadaşlarım yolda top oynuyorlar,büyükler de ateş yakıp yemek hazırlıyorlardı.
Neden bilmiyorum benim içimden karşı tepeye çıkmak geldi.Tepe oldukça dik ve yüksekti.Herkes öylesine dalmışlardı ki beni görecek halde değillerdi. Bunu fırsat bilerek hemen dağa tırmandım.Çıkışım çok zor olmadı.Tepeye ulaşıp oradan göreceklerim beni çok heyecanlandırdığı için çabucak zirveye ulaştım.Bu ara yokluğumu fark edip beni aramaya başlamışlar.
Aşağıdan ”Utku,Utku..”sesleri geliyordu ama ben başarmanın tadını yaşıyordum.Bu çok uzun sürmedi.Önce tepeden görünenlerin çok farklı olmadığını gördüm;karlı dağlar,daha yüksek tepeler,çok uzakta da küçük bir köyden başka bir şey yoktu.
Umduğumu bulamamamdan sonra iniş korkusu duymaya başladım.Herhangi bir yere tutunmadan inmek olanaksızdı.Ya sürünerek ineceğim ya da yuvarlanarak kendimi yerde bulacaktım.Korkumu belli etmeden öylesine bekledim orada.Sonra beni gördüler.İşin tehlikesini benden daha iyi bildiklerinden hareket etmeden beklememi istediler.Birsüre sonra şimdi kim olduğunu bilemediğim büyük bir abi geldi,beni kucakladı ve sürüne sürüne aşağıya indirdi.
İlk kez annem ve babam dağ yüzünden bana o gün kızdılar.

KONAK’TAN AYRILIŞ
Resim yönünden yetenekli olduğumu da o yıllarda anladım.Kara kalem ve suluboya çalışmalarım okul sergilerinde sergilendi.Hatta Ziraat Bankası’nın kuruluş yıl dönümünde düzelediği resim yarışmasında ikincilik bile almıştım.Bunun üzerine ortaokulda babamla birlikte görev yapan resim öğretmenimle özel çalışmalarımız oldu.Suluboya,guaj ve yağlıboya tekniğini onun sayesinde geliştirdim.Öğretmenim Sovyetler Birliği’nden getirtmiş olduğu resim kitaplarından birkaçını bana hediye etmişti.Onların bazıları ortaokuldaki resim öğretmenimde kaldı.Resme olan ilgim fen lisesinde de biraz devam etti.
1992 yılında ilkokulu bitirince Denizli merkezdeki Atatürk Ortaokuluna kaydolduk,Savaş’la birlikte.Böylece Büyükkonak’tan ayrıldık.Ancak bayram ve benzeri günlerde gelmek üzere…
İlk yıl babam ve annemin tayinleri Denizli’ye olmaması nedeniyle Hatice Ninemle birlikte kaldık.Ninem bize çok iyi bakmıştı.Derslerimiz de çok iyiydi.Açıkçası öğretmenlerimiz bizden bu başarıyı beklemiyorlardı.Çünkü biz nede olsa köyden gelmiştik.Hem Savaş hem de ben okulumuzu 1.likle bitirdik.Son sınıfta ben okul adına okullar arası bilgi yarışmasına katılmıştım.Üç kişilik bir ekiple katıldığımız bu yarışmadan üçüncülükle ayrıldık.Yine bu yıl ÇYDD’nin düzenlediği ”Türkiye’de Kadın Hakları”konulu okullar arası yarışmada 2. olmuştum.
Bu yıllarım oldukça hareketli geçti.İki yıl belediye konservatuarında bağlama ve halk türküleri kursuna katıldım.Hocamız Hakan Akmaz’dı.Grup Yorum’la da burada tanışmıştık.Bağlamanın perdelerine parmak uçlarıyla tam basamadığım için bağlamayı iyi öğrenemedim.Ama bu sayede iyi bir arkadaş çevrem oldu.
Ortaokulu bitirince Fen lisesi sınavlarına girdim,3.tercihim olan Mersin Fen lisesini kazandım.Babam tercihleri titizlikle yapmıştı.O yıllarda fen liseleri tarikatların elindeydi.Ankara,İzmir,Mersin gibi birkaçı bunun dışında kalabilmişti.
Artık bu dönem Konak’tan ayrılışım gibi Denizli’den kopuştu.Dolayısıyla ailemden.

MERSİN,ANKARA
Mersin’e babamla birlikte gittik.Fen lisesi şehrin biraz dışındaydı,çevrenin görünümü de pek iyi denilemezdi.Ama okul çok hoşumuza gitti.Her yer mükemmel ve temizdi.Okul yöneticileri bizi çok iyi karşıladılar.Onlarla konuşup bir takım bilgiler alırken kayıt işlemlerimiz de yapılmıştı.Okulun salonunda büyük bir panoda o yıl üniversiteyi kazananların listesi asılıydı.Hepsi de çok iyi üniversitelere girmişler,bazıları da Türkiye derecesi yapmışlardı.Babam iyi bir tercih yapmanın mutluluğunu yaşarken ben de böyle bir okulda okumanın, ayrıca yalnız başıma yaşama başlamanın gururunu yaşamaktaydım.
Okulda hiçbir sorun yaşamadım.Çünkü arkadaşlarım ve okul personeli çok iyiydiler.Hele öğretmenlerimiz özverili ve çalışkandılar.Okulun o yıllarda Türkiye 3.sü olması boşuna değildi.
Arkadaşlarım candandılar.Onlarla olan dostluğumuz okuldan sonra da sürdü.Hatta bazılarıyla Odtü’de de birlikteydik.Bunlardan Uğur ve Emre’yle aynı evi paylaştık. Unutulmaz anılarla dolu günlerimiz geçti.
Diğer bir arkadaşım da kitaplardı.İyi bir okur olduğumu söyleyebilirim.Babam ben ilkokula girmeden önce boş zamanlarında kitapçılık yapıyordu.O işi bırakınca çok sayıda kitap ayırdı.O kitapların tümünü okuduk.Bu ara yeni çıkan kitapları da izliyordum.Fen lisesinde şiire daha çok ilgi duymaya başladım.Orhan Veli’nin Bütün Şiir’lerini,Attila İhan’ı,Cahit Külebi’yi,Nazım Hikmet’i ve diğer şairlerimizin şiirlerini orada okudum.Ahmet Necdet’in Modern Türk Şiiri’ni bütün arkadaşlarla adeta ezberledik.Atatürkçü düşünceyi de o yıllarda özümsedim.Burada da TÜBİTAK’ın düzenlediği matematik ve fizik dalındaki yarışmada Türkiye 3.sü olmuştuk.
İlk dağda kar nedeniyle mahzur kalışım da fen lisesi yıllarımda olmuştu.Fen lisesi 1. sınıftayken yarı yıl tatilinde Denizli’ye gitmiştim.Dönüş için akşam saat 23.00’te otobüse bindim.Annem,babam ve kardeşim Barış beni otogardan uğurladılar.Hava çok soğuktu.Yağmurla karışık kar yağıyordu.Pozantı’ya yaklaştığımızda kar iyiyce arttı.Otabüs zorlukla ilerleyebiliyordu.Yolcularda hafif hafif telaş başladı.Bir süre gittikten sonra durduk.Kar nedeniyle yolun kapalı olduğu ve onlarca aracın beklediğini öğrendik.Bizden sonra gelenlerle birlikte(sonra öğrendiğimize göre)200’ü aşkın araç Toroslar’ın Pozantı tarafında mahzur kalmış.Geceyi orada geçirdik.Yol açma çalışmalarının uzun süreceği anlaşılınca otobüsü yakındaki dinlenme tesisine çektiler.Diğer yolcularla birlikte 2.geceyi de orada geçirdik.Ertesi günü akşama doğru Mersin’e varabildik.
Bizimkiler ilk gün haberlerde yüzlerce aracın mahzur kaldığını izleyince telefona sarılmışlar.Okul,otobüs firmasının terminalleri,Mersin’deki tanıdıklar, aramadık yer koymuyorlar.Okula varınca ilk işim onları aramak oldu.Mahzur kaldığımız iki gün içinde yiyecek ve ısınma konusunda bir sorun yaşamadığımı,sağlığımın da yerinde olduğunu belirttim.Sevindiler.

ODTÜ
Üniversite sınavlarında iyi bir puan almıştım.Tercihleri de babamla birlikte yaptık.Bana kalsa ilk tercihim ODTÜ fizik olacaktı.Çünkü çocukluğumdan beri bende bir ODTÜ hayranlığı vardı.Sanıyorum bunda dayımın ODTÜ’de okuyor olmasının etkisi vardı.Fiziğe olan ilgim de çocukluğuma dayanır.Büyüyünce Ne olacaksın diye sorduklarında ‘fizikçi’derdim ve çoğu zaman ‘müzikçi mi’diye gülüşürlerdi.Bunda da eniştem(teyzemin eşi)in fizikçi olması etkendi.Küçüklüğümden beri ilgiyle izlediğim sayın Erdal İnönü’nün de fizikçi,ODTÜ’lü ve hatta dağcılık sporuyla uğraşmasının büyük payı olduğunu söyleyebilirim.Odtü’ye ilk girdiğim yıl yayımlanan anılarını bir çırpıda okumuştum.
Babam elektirk-elektironik ve bilgisayar mühendisliğini yazdı,itiraz etmedim tabii ki.Annem ve babamla birlikte Odtü’ye gittik.Kaydımızı yaptırdık.Okulu gezdik.Önceden geldikleri için okulu biliyorlardı.Benim için çok anlamlı bir gündü.Çocukluğumdan beri düşlediğim okuldaydım, yine gururlu ve mutluydum.O gün yaşamımın en güzel günlerinden birisiydi.
Okula başladığımız günlerde ilk işim Odtü Dağcılık ve kış Sporları Kulübü(ODTÜ DKSK)’ne üye olmak oldu.Aktif dağcılık uğraşım da böylece başlamıştı.Derslerimi aksatmadan fırsat buldukça bu etkinliklere katıldım.Denizli’ye gittiğimde bunlardan söz ettiğimde annem,babam hatta kardeşim Savaş’ın tedirgin olduklarını,pek istemediklerini sezdim.Ondan sonra dağ konusunu onlara açmamaya çalıştım.Özellikle annemin çok merak ettiğini ve endişeli olduğunu anladığım için ondan iyice gizledim.Ona karşın annem kuşkularını sürdürdüğü için Odtü Rektörlüğü’ne benim dağcılık kulübünden çıkarılmamı isteyen mektup yazmış.Mektup gereğinin yapılması için dağcılık kulübüne gönderilmiş.Dolayısıyla mektubu ben de okudum.Anneme endişelerinin yersiz olduğunu anlatabilmek için bu olayı gırgıra aldığımızı söyledim.
Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda dağa çıktık.Aslında benim için bunlar büyük başarılardı ama ailemle bunları paylaşamadım.
Derslerim ve daha sonra
işimle ilgili bana hiçbir şey sormazlardı çünkü bana güvenleri sonsuzdu.Babam dağ konusunda da bana güveniyordu ama yine de dikkatli olmamı söylerdi sık sık.Son görüşmemizde de;”Sağlıklı düşünen bir kişisin , en doğru kararı da kendin vereceksin”diyerek bunu yine dile getirmişti.

GELECEK
Okulun son sınıfı ve sonraki ODTÜ Bilgi İşlem Dairesindeki Bilgisayar mühendisliği yıllarım çok yönlü bir uğraş içinde geçti.
Bilgi işlem dairesinde işe başladıktan sonra bazı etkinliklere yeterince zaman ayıramaz olmuştum.İşlerimiz çoktu.Çok kapsamlı bir kart yazılımı üzerinde çalışıyorduk.Son yıl arkadaşlarımızdan bazıları ayrılınca üzerimdeki yük daha da arttı.Bazen işi eve taşımak durumunda bile kaldım.Bunun yanında yüksek lisansım da giderek ağırlaşmaya başladı.Yeni gelişmekte olan bir alan olduğu için kaynak bulmakta sıkıntı çekmekteydim.Herşeye karşın çalışmalarım oldukça iyi gidiyordu.Sağolsunlar hocalarım bana çok yardımcı oluyorlardı.
Tüm bu sıkışıklıkta bir de ikinci yabancı dil olarak Fransızcaya başladım.Kurslara katıldım.İngilizceye göre daha ince bir ses yapısı olduğundan bu uğraş çok hoşuma gitti.İngilizcemi çeviri yapabilecek düzeye getirdim.İlk çevirilerim mesleki konularda oldu.Bunlardan birini yeni yapılandırmaya başladığım web sitemde yayınladım:Kuantum Bilgisayarı Nedir?
Bu arada bir proje çalışmasıyla katıldığımız yarışmada derece yapınca Yunanistan’a davet edildik.Beş günlük bir geziyle Yunanlı kardeşlerimizi tanıma fırsatım oldu.O günlerde Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü almıştı.Onun orada çok tanındığını da böylece tanık olmuştum.Kitaplarının çevirilerinin aslından daha başarılı olduğunu da.
Bu çalışma temposu bazen öyle yorucu ve bunaltıcı olurdu ki, işte o zaman kendimi dağlara atıyordum.Orada kendimi özgür ve her türlü sorundan uzak hissederdim.Ilgıt ılgıt esen serin rüzgar bütün yorgunluğumu,sıkıntılarımı,dertlerimi alır götürürdü.Doruklara çıktığınızda ulaşılan mutluluk anlatılmaz boyutlar kazanır,bulutların üzerinde adeta uçuyor duygusuna kapılırsınız.
Bir de buna sevgilim,aşkım Semracığımın varlığı eklenince dünyalar benim olur,içim ısınır,yüreğim pır pır uçardı. O benim her şeyimdi.Yaşamımın büyük desteği ve güç kaynağıydı.Onunla birlikte geleceğimizi kurmaya hazırlanıyorduk.Birtakım tasarılar yapmıştık.Programımız yavaş yavaş belirmeye başlamıştı.Önce küçük bir nişan,ardınan askerlik,düğün,doktora ve tabii ki yeni yeni doruklar…Ama bu sadece dağların dorukları değildi artık.

Posted 14 Mart 2011 by utkukocabiyik in utku kocabıyık