ÇEYREK YÜZYILLIK YAŞAM   Leave a comment

utku kocabıyık

sen esirliğim ve hürriyetimsin,
…ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…

”ÇEYREK YÜZYIL”LIK YAŞAM

Batı Toroslar’ın iç Eğe’ye doğru uzanan Bozdağ’ın(Gölgeli Dağlar) eteğindeki, çok sevdiğim,çocukluğumun ve en güzel yıllarımın geçtiği Büyükkonak’ta(Nikfer) doğdum.Yıl:1Ocak1982.
Babam ve annem burada doğup büyümüş, öğretmenliklerini burada sürdüren iki eğitimcidir.Kardeşlerim Barış yedi,Savaş ise iki yaş benden büyüktürler.

Çocukluğumun ilk yıllarının çok iyi geçtiğini söyleyemem.Sık sık bademciklerim şişer,ateşim yükselirdi.Annem sürekli benimle uğraşır,telaşla sağa sola koştururdu.Kardeşim Savaş’la fazla yaş farkımız olmadığından onunla arkadaş gibiydik.Her yere onunla gider,onunla oynardık.Onun arkadaşları benim de arkadaşlarımdı.Mustafa,İhsan,Erol,Bülent bunlardan bazılarıydı.Köseahmetler ilkokulunda da arkadaşlığımız devam etti.
İlkokul öğretmnim Sıdıka Özkan’dı.Ben okula erken yaşta girdiğim için parmaklarım yeterince gelişmemişti.O yüzden kalemi gereği gibi tutamaz,yazmakta da zorlanırdım.Öğretmenim de sürekli benimle ilgilenmek zorunda kalırdı.İlkokulun son sınıfında Aysel Dalkıran öğretmenimiz oldu.Onun da eğitim öğretimimde büyük emeği vardır.
İnsanın ilgi alanları,eğilimleri,yetenekleri ilkokul yıllarında ortaya çıkmaya başlar denilir ya,şimdi düşünüyorum da benim dağcılığa olan ilgim de ta o yıllara dayanıyor.
Yanılmıyorsam ilkokul 2.snıfındaydım. Değirmen Deresi’ne pikniğe gitmiştik.Burası Bozdağ’ın güney batısında Acıpayam yolu üzerinde çam ağaçlarıyla kaplı, serin bir yerdi.Bir dere içi olduğu için düz alan fazla yoktu.Arkadaşlarım yolda top oynuyorlar,büyükler de ateş yakıp yemek hazırlıyorlardı.
Neden bilmiyorum benim içimden karşı tepeye çıkmak geldi.Tepe oldukça dik ve yüksekti.Herkes öylesine dalmışlardı ki beni görecek halde değillerdi. Bunu fırsat bilerek hemen dağa tırmandım.Çıkışım çok zor olmadı.Tepeye ulaşıp oradan göreceklerim beni çok heyecanlandırdığı için çabucak zirveye ulaştım.Bu ara yokluğumu fark edip beni aramaya başlamışlar.
Aşağıdan ”Utku,Utku..”sesleri geliyordu ama ben başarmanın tadını yaşıyordum.Bu çok uzun sürmedi.Önce tepeden görünenlerin çok farklı olmadığını gördüm;karlı dağlar,daha yüksek tepeler,çok uzakta da küçük bir köyden başka bir şey yoktu.
Umduğumu bulamamamdan sonra iniş korkusu duymaya başladım.Herhangi bir yere tutunmadan inmek olanaksızdı.Ya sürünerek ineceğim ya da yuvarlanarak kendimi yerde bulacaktım.Korkumu belli etmeden öylesine bekledim orada.Sonra beni gördüler.İşin tehlikesini benden daha iyi bildiklerinden hareket etmeden beklememi istediler.Birsüre sonra şimdi kim olduğunu bilemediğim büyük bir abi geldi,beni kucakladı ve sürüne sürüne aşağıya indirdi.
İlk kez annem ve babam dağ yüzünden bana o gün kızdılar.

KONAK’TAN AYRILIŞ
Resim yönünden yetenekli olduğumu da o yıllarda anladım.Kara kalem ve suluboya çalışmalarım okul sergilerinde sergilendi.Hatta Ziraat Bankası’nın kuruluş yıl dönümünde düzelediği resim yarışmasında ikincilik bile almıştım.Bunun üzerine ortaokulda babamla birlikte görev yapan resim öğretmenimle özel çalışmalarımız oldu.Suluboya,guaj ve yağlıboya tekniğini onun sayesinde geliştirdim.Öğretmenim Sovyetler Birliği’nden getirtmiş olduğu resim kitaplarından birkaçını bana hediye etmişti.Onların bazıları ortaokuldaki resim öğretmenimde kaldı.Resme olan ilgim fen lisesinde de biraz devam etti.
1992 yılında ilkokulu bitirince Denizli merkezdeki Atatürk Ortaokuluna kaydolduk,Savaş’la birlikte.Böylece Büyükkonak’tan ayrıldık.Ancak bayram ve benzeri günlerde gelmek üzere…
İlk yıl babam ve annemin tayinleri Denizli’ye olmaması nedeniyle Hatice Ninemle birlikte kaldık.Ninem bize çok iyi bakmıştı.Derslerimiz de çok iyiydi.Açıkçası öğretmenlerimiz bizden bu başarıyı beklemiyorlardı.Çünkü biz nede olsa köyden gelmiştik.Hem Savaş hem de ben okulumuzu 1.likle bitirdik.Son sınıfta ben okul adına okullar arası bilgi yarışmasına katılmıştım.Üç kişilik bir ekiple katıldığımız bu yarışmadan üçüncülükle ayrıldık.Yine bu yıl ÇYDD’nin düzenlediği ”Türkiye’de Kadın Hakları”konulu okullar arası yarışmada 2. olmuştum.
Bu yıllarım oldukça hareketli geçti.İki yıl belediye konservatuarında bağlama ve halk türküleri kursuna katıldım.Hocamız Hakan Akmaz’dı.Grup Yorum’la da burada tanışmıştık.Bağlamanın perdelerine parmak uçlarıyla tam basamadığım için bağlamayı iyi öğrenemedim.Ama bu sayede iyi bir arkadaş çevrem oldu.
Ortaokulu bitirince Fen lisesi sınavlarına girdim,3.tercihim olan Mersin Fen lisesini kazandım.Babam tercihleri titizlikle yapmıştı.O yıllarda fen liseleri tarikatların elindeydi.Ankara,İzmir,Mersin gibi birkaçı bunun dışında kalabilmişti.
Artık bu dönem Konak’tan ayrılışım gibi Denizli’den kopuştu.Dolayısıyla ailemden.

MERSİN,ANKARA
Mersin’e babamla birlikte gittik.Fen lisesi şehrin biraz dışındaydı,çevrenin görünümü de pek iyi denilemezdi.Ama okul çok hoşumuza gitti.Her yer mükemmel ve temizdi.Okul yöneticileri bizi çok iyi karşıladılar.Onlarla konuşup bir takım bilgiler alırken kayıt işlemlerimiz de yapılmıştı.Okulun salonunda büyük bir panoda o yıl üniversiteyi kazananların listesi asılıydı.Hepsi de çok iyi üniversitelere girmişler,bazıları da Türkiye derecesi yapmışlardı.Babam iyi bir tercih yapmanın mutluluğunu yaşarken ben de böyle bir okulda okumanın, ayrıca yalnız başıma yaşama başlamanın gururunu yaşamaktaydım.
Okulda hiçbir sorun yaşamadım.Çünkü arkadaşlarım ve okul personeli çok iyiydiler.Hele öğretmenlerimiz özverili ve çalışkandılar.Okulun o yıllarda Türkiye 3.sü olması boşuna değildi.
Arkadaşlarım candandılar.Onlarla olan dostluğumuz okuldan sonra da sürdü.Hatta bazılarıyla Odtü’de de birlikteydik.Bunlardan Uğur ve Emre’yle aynı evi paylaştık. Unutulmaz anılarla dolu günlerimiz geçti.
Diğer bir arkadaşım da kitaplardı.İyi bir okur olduğumu söyleyebilirim.Babam ben ilkokula girmeden önce boş zamanlarında kitapçılık yapıyordu.O işi bırakınca çok sayıda kitap ayırdı.O kitapların tümünü okuduk.Bu ara yeni çıkan kitapları da izliyordum.Fen lisesinde şiire daha çok ilgi duymaya başladım.Orhan Veli’nin Bütün Şiir’lerini,Attila İhan’ı,Cahit Külebi’yi,Nazım Hikmet’i ve diğer şairlerimizin şiirlerini orada okudum.Ahmet Necdet’in Modern Türk Şiiri’ni bütün arkadaşlarla adeta ezberledik.Atatürkçü düşünceyi de o yıllarda özümsedim.Burada da TÜBİTAK’ın düzenlediği matematik ve fizik dalındaki yarışmada Türkiye 3.sü olmuştuk.
İlk dağda kar nedeniyle mahzur kalışım da fen lisesi yıllarımda olmuştu.Fen lisesi 1. sınıftayken yarı yıl tatilinde Denizli’ye gitmiştim.Dönüş için akşam saat 23.00’te otobüse bindim.Annem,babam ve kardeşim Barış beni otogardan uğurladılar.Hava çok soğuktu.Yağmurla karışık kar yağıyordu.Pozantı’ya yaklaştığımızda kar iyiyce arttı.Otabüs zorlukla ilerleyebiliyordu.Yolcularda hafif hafif telaş başladı.Bir süre gittikten sonra durduk.Kar nedeniyle yolun kapalı olduğu ve onlarca aracın beklediğini öğrendik.Bizden sonra gelenlerle birlikte(sonra öğrendiğimize göre)200’ü aşkın araç Toroslar’ın Pozantı tarafında mahzur kalmış.Geceyi orada geçirdik.Yol açma çalışmalarının uzun süreceği anlaşılınca otobüsü yakındaki dinlenme tesisine çektiler.Diğer yolcularla birlikte 2.geceyi de orada geçirdik.Ertesi günü akşama doğru Mersin’e varabildik.
Bizimkiler ilk gün haberlerde yüzlerce aracın mahzur kaldığını izleyince telefona sarılmışlar.Okul,otobüs firmasının terminalleri,Mersin’deki tanıdıklar, aramadık yer koymuyorlar.Okula varınca ilk işim onları aramak oldu.Mahzur kaldığımız iki gün içinde yiyecek ve ısınma konusunda bir sorun yaşamadığımı,sağlığımın da yerinde olduğunu belirttim.Sevindiler.

ODTÜ
Üniversite sınavlarında iyi bir puan almıştım.Tercihleri de babamla birlikte yaptık.Bana kalsa ilk tercihim ODTÜ fizik olacaktı.Çünkü çocukluğumdan beri bende bir ODTÜ hayranlığı vardı.Sanıyorum bunda dayımın ODTÜ’de okuyor olmasının etkisi vardı.Fiziğe olan ilgim de çocukluğuma dayanır.Büyüyünce Ne olacaksın diye sorduklarında ‘fizikçi’derdim ve çoğu zaman ‘müzikçi mi’diye gülüşürlerdi.Bunda da eniştem(teyzemin eşi)in fizikçi olması etkendi.Küçüklüğümden beri ilgiyle izlediğim sayın Erdal İnönü’nün de fizikçi,ODTÜ’lü ve hatta dağcılık sporuyla uğraşmasının büyük payı olduğunu söyleyebilirim.Odtü’ye ilk girdiğim yıl yayımlanan anılarını bir çırpıda okumuştum.
Babam elektirk-elektironik ve bilgisayar mühendisliğini yazdı,itiraz etmedim tabii ki.Annem ve babamla birlikte Odtü’ye gittik.Kaydımızı yaptırdık.Okulu gezdik.Önceden geldikleri için okulu biliyorlardı.Benim için çok anlamlı bir gündü.Çocukluğumdan beri düşlediğim okuldaydım, yine gururlu ve mutluydum.O gün yaşamımın en güzel günlerinden birisiydi.
Okula başladığımız günlerde ilk işim Odtü Dağcılık ve kış Sporları Kulübü(ODTÜ DKSK)’ne üye olmak oldu.Aktif dağcılık uğraşım da böylece başlamıştı.Derslerimi aksatmadan fırsat buldukça bu etkinliklere katıldım.Denizli’ye gittiğimde bunlardan söz ettiğimde annem,babam hatta kardeşim Savaş’ın tedirgin olduklarını,pek istemediklerini sezdim.Ondan sonra dağ konusunu onlara açmamaya çalıştım.Özellikle annemin çok merak ettiğini ve endişeli olduğunu anladığım için ondan iyice gizledim.Ona karşın annem kuşkularını sürdürdüğü için Odtü Rektörlüğü’ne benim dağcılık kulübünden çıkarılmamı isteyen mektup yazmış.Mektup gereğinin yapılması için dağcılık kulübüne gönderilmiş.Dolayısıyla mektubu ben de okudum.Anneme endişelerinin yersiz olduğunu anlatabilmek için bu olayı gırgıra aldığımızı söyledim.
Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda dağa çıktık.Aslında benim için bunlar büyük başarılardı ama ailemle bunları paylaşamadım.
Derslerim ve daha sonra
işimle ilgili bana hiçbir şey sormazlardı çünkü bana güvenleri sonsuzdu.Babam dağ konusunda da bana güveniyordu ama yine de dikkatli olmamı söylerdi sık sık.Son görüşmemizde de;”Sağlıklı düşünen bir kişisin , en doğru kararı da kendin vereceksin”diyerek bunu yine dile getirmişti.

GELECEK
Okulun son sınıfı ve sonraki ODTÜ Bilgi İşlem Dairesindeki Bilgisayar mühendisliği yıllarım çok yönlü bir uğraş içinde geçti.
Bilgi işlem dairesinde işe başladıktan sonra bazı etkinliklere yeterince zaman ayıramaz olmuştum.İşlerimiz çoktu.Çok kapsamlı bir kart yazılımı üzerinde çalışıyorduk.Son yıl arkadaşlarımızdan bazıları ayrılınca üzerimdeki yük daha da arttı.Bazen işi eve taşımak durumunda bile kaldım.Bunun yanında yüksek lisansım da giderek ağırlaşmaya başladı.Yeni gelişmekte olan bir alan olduğu için kaynak bulmakta sıkıntı çekmekteydim.Herşeye karşın çalışmalarım oldukça iyi gidiyordu.Sağolsunlar hocalarım bana çok yardımcı oluyorlardı.
Tüm bu sıkışıklıkta bir de ikinci yabancı dil olarak Fransızcaya başladım.Kurslara katıldım.İngilizceye göre daha ince bir ses yapısı olduğundan bu uğraş çok hoşuma gitti.İngilizcemi çeviri yapabilecek düzeye getirdim.İlk çevirilerim mesleki konularda oldu.Bunlardan birini yeni yapılandırmaya başladığım web sitemde yayınladım:Kuantum Bilgisayarı Nedir?
Bu arada bir proje çalışmasıyla katıldığımız yarışmada derece yapınca Yunanistan’a davet edildik.Beş günlük bir geziyle Yunanlı kardeşlerimizi tanıma fırsatım oldu.O günlerde Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü almıştı.Onun orada çok tanındığını da böylece tanık olmuştum.Kitaplarının çevirilerinin aslından daha başarılı olduğunu da.
Bu çalışma temposu bazen öyle yorucu ve bunaltıcı olurdu ki, işte o zaman kendimi dağlara atıyordum.Orada kendimi özgür ve her türlü sorundan uzak hissederdim.Ilgıt ılgıt esen serin rüzgar bütün yorgunluğumu,sıkıntılarımı,dertlerimi alır götürürdü.Doruklara çıktığınızda ulaşılan mutluluk anlatılmaz boyutlar kazanır,bulutların üzerinde adeta uçuyor duygusuna kapılırsınız.
Bir de buna sevgilim,aşkım Semracığımın varlığı eklenince dünyalar benim olur,içim ısınır,yüreğim pır pır uçardı. O benim her şeyimdi.Yaşamımın büyük desteği ve güç kaynağıydı.Onunla birlikte geleceğimizi kurmaya hazırlanıyorduk.Birtakım tasarılar yapmıştık.Programımız yavaş yavaş belirmeye başlamıştı.Önce küçük bir nişan,ardınan askerlik,düğün,doktora ve tabii ki yeni yeni doruklar…Ama bu sadece dağların dorukları değildi artık.

Posted 31 Aralık 2014 by utkukocabiyik

Yorum bırakın